En iyi trade eğitimi hangisi? Doğru eğitimi seçmenin yolları neler?

Sosyal medyayı incelediğinizde, Price Action’dan Elliot Wave’e kadar birçok farklı ekole ait sayısız eğitimle karşılaşabilirsiniz. Kimileri hazırladıkları eğitim içeriklerini ücretsiz olarak paylaşırken, kimileri tek seferlik bir ücret karşılığında sunmakta; bazıları ise aylık abonelik sistemi üzerinden, içine mentörlük programını da dahil ederek satmaktadır. Peki, bu kadar fazla seçeneğin arasından doğru olanı nasıl belirleyebilirsiniz? Ücretli olanlara mı katılmalısınız, yoksa ücretsiz olanlar da aynı etkiyi yaratabilir mi? Ve en önemlisi, en iyi trading veya yatırımcılık eğitimi gerçekten hangisidir? Bugünkü yazımda, bu sorulara ışık tutmak adına 70-20-10 öğrenme kuralından ve eğitim süreçlerine dair bazı fikirlerimden bahsedeceğim.
70-20-10 öğrenme kuralı, bireylerin en etkili şekilde nasıl öğrendiklerini açıklayan ve özellikle profesyonel öğrenme süreçlerinde sıkça kullanılan bir modeldir. Bu modele göre öğrenme, yalnızca formel (teorik) eğitimlerden ibaret değildir; aksine, büyük ölçüde sosyal etkileşimler ve deneyimsel öğrenme yoluyla gerçekleşir ve kalıcı hale gelir.
%70 – Deneyimsel Öğrenme: Modelin en önemli boyutu olarak kabul edilir çünkü bireyler bu aşamada teorik bilgiyi ve diğerlerinden öğrendikleri şeyleri uygulamaya döker. Kişiler, sorumluluk alarak sayısız karar verir; neyin işe yarayıp yaramadığını, hangi stratejilerin daha etkili olduğunu ve öğrendiklerinin uygulamadaki karşılıklarını keşfederler. Bu süreçte hatalar yapar, bu hatalarını değerlendirerek dersler çıkartırlar. Deneyimledikçe yalnızca bilgiyi uygulamakla kalmaz, kendi stratejilerini geliştirmeye de başlarlar. Bu sayede deneyimsel öğrenme süreciyle bilgi zihinde daha güçlü ve kalıcı bir yer edinmeye başlar çünkü kişiler, hem bilişsel hem de duygusal olarak sürece dahil olurlar.
%20 – Sosyal Öğrenme: Bu boyut, diğerlerinden öğrenmeye dayalı süreçleri kapsar. Mentorlar, danışmanlar veya deneyimli kişilerden alınan koçluk ve rehberlik, bireyin gelişimini hızlandırır. Bunun yanı sıra, trade arkadaşlarıyla bilgi ve deneyim paylaşımı da yeni bakış açıları kazandırır. Bu aşamada sosyal öğrenme ön plandadır; bazen yalnızca diğerlerini gözlemlemek bile öğrenme süreci için yeterli olabilir. Özellikle olumlu ve yapıcı geri bildirimler sayesinde edinilen bilgiler pekiştirilir, uygulamaya dönük süreçler iyileştirilir ve bireyin öğrenme süreci daha sürdürülebilir hale gelir.
%10 – Formel Öğrenme: Bu boyut, teorik bilgiye dayalı ve yapılandırılmış klasik öğrenme yöntemlerini kapsar. Öğrenme sürecinin başlangıç noktasıdır; sizden önce deneyimlemiş ve belirli bir bilgi birikimine sahip kişilerin anlatımı, aktarımı ve yönlendirmesiyle ilerler. Hepimizin okul yıllarından tanıdığı öğrenme biçimidir.
Özetle, en iyi trading ve yatırımcılık eğitimi; kendi başınıza bolca deneyimleyerek, öğrendiklerinizi pekiştirerek ilerlediğiniz süreçtir. Bir eğitimden diğerine savrulmak yerine, daha çok deneyim kazanmaya, doğru hamlelerinizi pekiştirmeye ve hatalarınızdan ders çıkarmaya odaklanmalısınız. Eğer amacınız gerçekten trader veya yatırımcı olmaksa, bir konuda eğitim almanız ve eğitimin teorik kısmını hatim etmeniz, bu bilgileri davranışa dönüştüremediğiniz sürece uygulama açısından herhangi bir anlam ifade etmeyecektir. Bu zamana kadar yazdığım birçok yazıda da benzer bir yaklaşımı benimsedim: Zihninizde tam anlamıyla yer edinebilmesi için önce konunun temel mantığını anlattım, ardından kendi deneyimlerimle ilişkilendirip sosyal ve deneyimsel öğrenme örnekleriyle zenginleştirdim. Çünkü teorik bilgi, davranışa dönüşmediği sürece kalıcı bir fayda sağlamaz.
Eğitimlere ve eğitmenlere dair de birkaç şey söylemek isterim. Bana göre eğitim vermek ya da danışmanlık ve performans koçluğu yapmak bambaşka bir alandır. Teoride çok güçlü olup geriye dönük testlerde başarılı sonuçlar elde eden ama canlı işlemlerde zorlanan birçok kişi vardır. Bu durum onların kötü eğitmen olacağı anlamına gelmez. Aynı şekilde, eğitim aldığı kişiden daha ileriye giden, yeni stratejiler keşfeden ve daha iyi performans sergileyen pek çok kişi de vardır. Öğrenme, dinamik ve kişisel bir süreçtir. Biz psikologlar için de benzer bir durum söz konusudur. Örneğin kötü bir trader olmam, trade psikolojisi üzerine çalışamayacağım anlamına gelmez (öyle olduğumu söylemiyorum, yanlış anlaşılmasın :)). Bu konuda eğitimler aldıkça, alandaki profesyonellerle temas ettikçe ve traderlarla birebir ya da grup ortamında çalıştıkça – yani süreci bizzat deneyimledikçe – bizler de bu alanda kendimizi sürekli olarak geliştirme fırsatı buluyor, yetkinliklerimizi derinleştiriyoruz.
Yine de ufak bir uyarı yapmakta fayda var: İnsanların umutlarından ve bilgisizliğinden faydalanan “eğitmenler” de mevcut. Bu nedenle bir eğitim seçerken dikkatli olmalı, daha önce o eğitimi almış kişilerle konuşmalı ve yorumları takip etmelisiniz. Ayrıca aldığınız eğitimin, öğrenme modelleri açısından ne kadar etkili olduğunu sorgulamak da önemlidir. Ben olsam bir eğitim kurgularken yalnızca 70-20-10 öğrenme kuralını değil (ki birçok eğitimin de bu kurala veya türevlerine göre oluşturulmadığı da aşikâr), etkili olduğunu düşündüğüm birkaç öğrenme modelini daha sürece dahil ederdim.
Bana göre iyi bir teknik veya temel analiz eğitimi, psikoloji ve risk yönetimi konularını da kapsamalıdır. Andrew Aziz ve Mike Baehr’e göre psikoloji, trade ve yatırımcı arenasında adeta günah keçisi haline gelmiştir. Eğitim veren kişiler, katılımcıların kayıplarını “psikolojilerini yönetemedikleri” için dışsallaştırmakta ve onları suçlamaktadır (ki bu durum, verilen eğitimin kalitesinin düşük olmasından da kaynaklanıyor olabilir); eğitimi alan kişiler de benzer şekilde kendi psikolojilerini yönetemedikleri için kaybettiklerini düşünmektedir (kimisi yalnızca eğitimi suçlayarak dışsallaştırmaktadır). Kimin haklı olduğunu tartışmaya gerek yok çünkü bu bizi hiçbir yere götürmeyecek. Buradaki asıl ihtiyacın psikolojiye dair süreçleri doğru şekilde yapılandırmak olduğunu görmekteyiz.
Herkesin ağzında “Psikolojini yönetmeyi öğrenmelisin” veya “Başarılı bir trade için duygularını kontrol etmelisin” gibi söylemler dolaşsa da, bunu gerçekten uygulamaya döken kişi sayısı oldukça azdır. Ayrıca, psikoloji yönetimi veya trade psikolojisi alanında kişileri eğitmenin ne anlama geldiği de net bir şekilde tanımlanmalıdır. “Plana sadık kal”, “Gereksiz risk alma”, “Açgözlülüğe kapılma” gibi klişe tavsiyeler kulağa mantıklı gelse de, uygulamada çoğu zaman işlevsiz kalmaktadır. Neredeyse herkes planına sadık kalması, gereksiz risk almaması veya açgözlülüğe kapılmaması gerektiğinin farkında olmasına rağmen uygulamaya gelince bunu yapamamakta. Dolayısıyla bu başarısızlığın arka planındaki nedenler analiz edilmeli ve kişilerin bu söylemleri uygulayabilmesi için atması gereken adımlar detaylı bir şekilde yapılandırılmalıdır.
Kurumsalların ve market yapıcıların bireysel traderlara karşı sahip olduğu en büyük avantajlardan biri, bünyelerinde psikologlar ve performans koçlarını bulundurmalarıdır. Psikologlar ve performans koçları, sporculardan kurumsal firmalara kadar birçok alanda aktif olarak görev yapmaktadır. Psikolojik faktörlerin performansa etkilerini, etkili çalışma yöntemlerini, performansı engelleyen durumları ve performansı artırmaya yönelik stratejileri incelerler (daha birçok başlık sayılabilir). Başarılı işlemler almanın önündeki engeller üzerinde çalışılmadığı ve iyileştirilmediği sürece, bir süre sonra kayıpla karşılaşmak neredeyse kaçınılmazdır.
Son olarak, kendinizi değerlendirmeye düzenli olarak zaman ayırmanız çok önemlidir. Bu sayede davranış örüntülerinizi fark edebilir, yaptığınız hataları iyileştirebilir, gelişim alanlarınız üzerinde çalışarak ivme kazanabilir ve güçlü olduğunuz yönleri tanıyıp daha sık uygulayabilirsiniz. Bir psikologdan veya performans koçundan destek alsanız bile, en iyi psikoloğun ve mentorun kendiniz olduğunu unutmamalısınız. Bu kişiler size yol gösterebilir ve destek olabilir, ancak kendinize karşı dürüst olmadığınız, kendinizi sorgulamadığınız ve farkındalıklarınızı eyleme dönüştürmediğiniz sürece dışarıdan alınan her destek sınırlı kalacaktır ve işe yaramayacaktır.




